Aksaray Tarih Okulu ve Bazı Temsilcileri

Author:

Year-Number: 2024-40
Yayımlanma Tarihi: 2024-03-19 13:13:45.0
Language : Türkçe
Konu : İslam Tarihi ve Sanatları
Number of pages: 153-169
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Anadolu’nun Türk-İslam yurdu haline getirildiği en önemli dönem 1176 Miryakefalon Zaferi sonrasıdır. Bu dönemde batıda Haçlılar Anadolu’dan Türkleri atma ümitlerini kaybederken; doğuda gayrimüslim Moğolların işgalinden kaçanlar yoğun biçimde Anadolu’ya gelmişlerdir. Yaşanan süreçte birçok savaşlar olmuş ama Anadolu’da yaşananlar yerli tarihçiler tarafından çok az yazılmış ve yazılanların pek azı günümüze ulaşmıştır. Dönemin bölgesel tarihçileri bu sürecin anlaşılmasını sağlayan çok önemli bir külliyat bırakmamışlardır. Bundan dolayı az sayıdaki eserlerin satır araları iyi okunup değerlendirildiği zaman Anadolu’nun nasıl vatanlaştığı daha iyi anlaşılacaktır. Bunu analitik olarak anlamak için bazı Anadolu Selçuklu dönemi Aksaraylı tarihçilerin tarihçiliklerini gözden geçirmeye çalışacağız. Bu noktada bunlar arasındaki olaylara bakış benzerliklerini ve farklılıklarını kavramak yararlı olacaktır düşüncesindeyiz. Müsâmeretü’l-Ahbâr’ı yazan Kerimüddin Aksarayî, El-Veledü’ş-Şefîk’i yazan Kadı Ahmed Hotenî ve Mesâlikü’l-Ebsar fi-Memâliki’l-Emsâr isimli eserin Anadolu bölümünü yazan Haydar-ı Uryan’ın aynı dönemde Aksaray bölgesinde yaşaması ve olaylara benzer açılardan yaklaşması konulara aynı perspektiften baktıklarını göstermektedir. Kerimüddin Aksarayî, Kadı Ahmed Hotenî ve Haydar-ı Uryan Anadolu Selçuklu tarihçiliğinin en önemli kilometre taşlarından üçüdür. Onların Aksaray merkezli felsefi tarih anlayışının oluşturulmasında önemli emekleri olmuştur. Bu ortak anlayışta tarihin alanı olan mazi ve hâlin dışında istikbal de anlaşılmaya çalışılmıştır. Maalesef bu gelenek Osmanlılar döneminde devam ettirilememiştir. Böylesine gelişmiş bir gelenek sürdürülebilmiş olsaydı, İbn Haldun çizgisindeki umrancı anlayış çok önceden Anadolu’da kurulabilirdi. Bizim tarih boyunca en önemli eksikliğimiz bir sistem oluşturmaktan uzak kalmamız olmuştur. Artık diğer alanlarda olduğu gibi tarih alanında da bir sistem oluşturmamız şarttır. Tarihin üç boyutu olan mazi, hâl ve istikbal sistematik şekilde bu tarihçiler tarafından bütünsel olarak anlaşılmaya ve bir sistem kurulmaya çalışılmıştır.

Keywords

Abstract

The most important period when Anatolia became a Turkish-Islamic homeland was after the Miryakefalon Victory in 1176. During this period, while the Crusaders in the west were losing their hopes of expelling the Turks from Anatolia; Those who escaped from the invasion of the non-Muslim Mongols in the east came to Anatolia in large numbers. There were many wars during this period, but very little of what happened in Anatolia was written by local historians and very little of what was written has survived to the present day. Regional historians of the period did not leave a very important body of work that would help understand this process. Therefore, when the lines of a small number of works are read and evaluated carefully, it will be better understood how Anatolia became a homeland. In order to understand this analytically, we will try to review the historiography of some Aksaray historians of the Anatolian Seljuk period. At this point, we think it would be useful to understand the similarities and differences in their perspectives on events. Kerimüddin Aksarayî, who wrote Müsâmeretü'l-Ahbâr, Kadı Ahmed Hotenî, who wrote El-Veledü'ş-Şefîk, and Haydar-ı Uryan, who wrote the Anatolian section of the work called Mesâlikü'l-Ebsar fi-Memâliki'l-Emsâr, were all published in the same period. Living in the Aksaray region and approaching events from similar angles shows that they look at the issues from the same perspective. Kerimüddin Aksarayî, Kadı Ahmed Hotenî and Haydar-ı Uryan are three of the most important milestones of Anatolian Seljuk historiography. They made important contributions to the creation of the Aksaray-centered understanding of philosophical history. In this common understanding, the future has been tried to be understood in addition to the past and present, which is the field of history. Unfortunately, this tradition could not be continued during the Ottoman period. If such a developed tradition could have been maintained, the Umranist understanding along the lines of Ibn Khaldun could have been established in Anatolia long ago. Our most important shortcoming throughout history has been that we have stayed away from creating a system. It is now essential that we create a system in the field of history, as in other fields. The three dimensions of history, the past, present and future, have been systematically tried to be understood holistically by these historians and to establish a system.

Keywords